Varis: Nedenler, Belirtileri, Tedavisi ve Korunma Yolları
Varis: Nedenler, Belirtileri, Tedavisi ve Korunma YollarıVaris insan vücudundaki toplar damarların çeşitli nedenlerle işlevinin bozulup kirli kanı taşırlar. Damarların Düzgün pompalayamamasından kaynaklanır. Varis toplardamarlardaki kapakçıklarda işlev bozukluğu sonucu düzgün çalışmamasından kaynaklanır. Tüm toplardamarlar (akciğer toplardamarı hariç) kirli kanı akciğere temizlemek için taşırlar. Toplardamarlardaki kapakçıklar işlevi azaldığında basınç etkisi de azalır ve kan damarlarda toplanarak damarı şişirir. Birinci derece varisler damar genişliğini 4 mm e kadar genişletir ve damarı çatlatır.
Neler Varise neden olur ?Varis hastalığı her 100 kişiden 15inde görülebilir. Kadınlarda erkeklere göre 4 kat daha fazla görülür. Ayakta çok durduğumuz zaman damarların zedelenmesi ile varis oluşur. Günde 12 saat ayakta durmayız fakat 12 saat bilgisayar başında oturabiliriz. Günlük çok fazla hareketsiz kalmak da varise neden olur. Varis olmadan önce önlemini almalıyız ve günlük en az 1 saat yürüyüş yapmalıyız.
Kadınların hamilelik döneminde çok fazla hareketsiz kalması ,hareket etmemesi damarlarda kanın birikmesini ve varisi meydana getirir.
Varisler 6 çeşide ayrılır. Damar 4 mmye büyüdüğünde 1. Derece varis olur Hemeroid de bir varis türüdür. Halk arasında basur olarak da bilinir ve anüs bölgesindeki damarların kanı toplaması hastalığıdır. Genellikle diz ve ayaklarda görülür.
Varis tedavisi
Varis BelirtileriKoyu mor ya da mavi damarlar
Bükülmüş ve şişmiş damarlar
Bacaklarda ağrılık hissi acıma
Bir veya birden fazla damarların etrafında kaşıntı
Bacaklarda ağrı
Uzun bir süre oturduktan veya ayakta durduktan sonra oluşan ağrı varisin belirtileri arasındadır.
Varisin Tedavi YöntemleriEğer siz de varis şüphesi duyuyorsanız hızlı bir şekilde doktorunuza başvurunuz yoksa hastalığınızın ilerideki zamanlarında varis ağrılarınız iyice şiddetlenir ve çekilmez bir hal alır. Daha da kötüsü dizinizde yara olur ve bu yaraların geçmesi çok uzun zamanlar alır.Varis tedavisi olanakları arasında varis kremi, cerrahi yöntemler ve doğal besinlerle tedavi vardır.
LAZER TEDAVİSİ: Varis problemlerin lazer tedavisi kullanılması ülkemizde de kullanılan bir yöntemdir. Variste lazer tedavisinde ultrasonla damar içine girilerek çok ince kılcal bir boru yerleştirilir. Bu borucuk kasığa kadar gönderilerek orada lazer enerjisi ile bu damar içten kapatılmaktadır. Bu olay sonucunda eskiden cerrahi yolla çıkartılmakta olan damar yerinde bırakılmakta ama içten kapatılmaktadır. Günümüzde artık lazer kullanmadan da ses dalgaları kullanılarak da varisli damarlar içten kapatılabilmektedir. Özellikle kılcal varis tedavisinde başarılı sonuçlar alınmaktadır.
CERRAHİ YÖNTEM: Çapı 4 mm nin üstünde olan cildin dışına çıkmış parmak kalınlığında olan varislerde kullanılır. Bunun dışında ayakta yara olan hastalarda kullanılır. Hastanede 1-2 gün yatması gerekir. Ayağa kalkıp dolaşması ise 1-2 hafta sonra olur.
SKLEROTERAPİ: Çapı 1 ile 4 mm arasında olan varislere uygulanan tedavidir. Çok ince insülin enjktörleri ile damarların içine bir madde verilir. Bu madde oradaki damarların kapanmasını sağlar. Kapanan damarlar işe yaramaz gibi bir düşünce oluşsa da zaten tedavi edilen varisli damarlar işe yaramayan damarlardır. Kısıtlı bir alanda varisi az olan bir hastada yarım saatlik bir tedavisi olur. Ama iki bacakta yaygın olan varisli hastalar 6-7 defa tedavi olması gerekebilir ve bu yöntemle hasta hemen ayaklanabilir.
Varis Nasıl Önlenir ?
Tamamen varisli damarları önlemek için bir yol yoktur. Ancak, dolaşım ve kas tonusunun iyileştirilmesi varisli damarları iyileştirebilir veya riski azaltabilir. Evde varis rahatsızlığını tedavi etmek için bazı önlemler alabilir. Bunlar arasında;
Spor yapmak
Her gün düzenli yürüyüş yapmak
Kilomuza dikkat etmek
Yüksek topuklu ayakkabı ve sigara kullanımından kaçınmak
Bacaklarımızı gün içinde kalp seviyesinin üstünde tutmak
Düzenli oturuş ya da ayaktaki pozisyonlarımızı değiştirmek bizi varisten korur ve uzak tutar.
Neler Varise neden olur ?Varis hastalığı her 100 kişiden 15inde görülebilir. Kadınlarda erkeklere göre 4 kat daha fazla görülür. Ayakta çok durduğumuz zaman damarların zedelenmesi ile varis oluşur. Günde 12 saat ayakta durmayız fakat 12 saat bilgisayar başında oturabiliriz. Günlük çok fazla hareketsiz kalmak da varise neden olur. Varis olmadan önce önlemini almalıyız ve günlük en az 1 saat yürüyüş yapmalıyız.
Kadınların hamilelik döneminde çok fazla hareketsiz kalması ,hareket etmemesi damarlarda kanın birikmesini ve varisi meydana getirir.
Varisler 6 çeşide ayrılır. Damar 4 mmye büyüdüğünde 1. Derece varis olur Hemeroid de bir varis türüdür. Halk arasında basur olarak da bilinir ve anüs bölgesindeki damarların kanı toplaması hastalığıdır. Genellikle diz ve ayaklarda görülür.
Varis tedavisi
Varis BelirtileriKoyu mor ya da mavi damarlar
Bükülmüş ve şişmiş damarlar
Bacaklarda ağrılık hissi acıma
Bir veya birden fazla damarların etrafında kaşıntı
Bacaklarda ağrı
Uzun bir süre oturduktan veya ayakta durduktan sonra oluşan ağrı varisin belirtileri arasındadır.
Varisin Tedavi YöntemleriEğer siz de varis şüphesi duyuyorsanız hızlı bir şekilde doktorunuza başvurunuz yoksa hastalığınızın ilerideki zamanlarında varis ağrılarınız iyice şiddetlenir ve çekilmez bir hal alır. Daha da kötüsü dizinizde yara olur ve bu yaraların geçmesi çok uzun zamanlar alır.Varis tedavisi olanakları arasında varis kremi, cerrahi yöntemler ve doğal besinlerle tedavi vardır.
LAZER TEDAVİSİ: Varis problemlerin lazer tedavisi kullanılması ülkemizde de kullanılan bir yöntemdir. Variste lazer tedavisinde ultrasonla damar içine girilerek çok ince kılcal bir boru yerleştirilir. Bu borucuk kasığa kadar gönderilerek orada lazer enerjisi ile bu damar içten kapatılmaktadır. Bu olay sonucunda eskiden cerrahi yolla çıkartılmakta olan damar yerinde bırakılmakta ama içten kapatılmaktadır. Günümüzde artık lazer kullanmadan da ses dalgaları kullanılarak da varisli damarlar içten kapatılabilmektedir. Özellikle kılcal varis tedavisinde başarılı sonuçlar alınmaktadır.
CERRAHİ YÖNTEM: Çapı 4 mm nin üstünde olan cildin dışına çıkmış parmak kalınlığında olan varislerde kullanılır. Bunun dışında ayakta yara olan hastalarda kullanılır. Hastanede 1-2 gün yatması gerekir. Ayağa kalkıp dolaşması ise 1-2 hafta sonra olur.
SKLEROTERAPİ: Çapı 1 ile 4 mm arasında olan varislere uygulanan tedavidir. Çok ince insülin enjktörleri ile damarların içine bir madde verilir. Bu madde oradaki damarların kapanmasını sağlar. Kapanan damarlar işe yaramaz gibi bir düşünce oluşsa da zaten tedavi edilen varisli damarlar işe yaramayan damarlardır. Kısıtlı bir alanda varisi az olan bir hastada yarım saatlik bir tedavisi olur. Ama iki bacakta yaygın olan varisli hastalar 6-7 defa tedavi olması gerekebilir ve bu yöntemle hasta hemen ayaklanabilir.
Varis Nasıl Önlenir ?
Tamamen varisli damarları önlemek için bir yol yoktur. Ancak, dolaşım ve kas tonusunun iyileştirilmesi varisli damarları iyileştirebilir veya riski azaltabilir. Evde varis rahatsızlığını tedavi etmek için bazı önlemler alabilir. Bunlar arasında;
Spor yapmak
Her gün düzenli yürüyüş yapmak
Kilomuza dikkat etmek
Yüksek topuklu ayakkabı ve sigara kullanımından kaçınmak
Bacaklarımızı gün içinde kalp seviyesinin üstünde tutmak
Düzenli oturuş ya da ayaktaki pozisyonlarımızı değiştirmek bizi varisten korur ve uzak tutar.
Kahve Hakkında Genel Bilgi
Kahve Bitkisi
Kahve (Coffea) bitkisi, Rubiaceae ailesinin bir cinsidir. Bu ailenin çok sayıda alt cinsleri ve türleri olmasına rağmen bunlardan sadece ikisi ticari anlamda kahve üretiminde kullanılmaktadır:Arabica ve Coffea Canephora (Robusta).
Kahve ağacı; bol yağış alan, ortalama sıcaklığın 18-24° C arasında bulunduğu ve don olayının görülmediği, ekvatorun 25 Kuzey'i - 30 Güney'i arasındaki kuşakta yetişir. Soğukta ağaç ölür, ayrıca ani ısı değişiklikleri de ağaca zarar verir. Nemli ortamı sevdiğinden, kahve ağacının düzenli yağışın olduğu tropik bölgelerde yetiştirilmesi gerekir.
Kamelya çalısı görünümündeki ağaç; koyu, parlak ve sivri uçlu yapraklara sahiptir. Olgunlaşmaya bırakıldığında 18 metre uzunluğa kadar büyüyebilir. Ancak kahve plantasyonlarında hasatın toplanmasını kolaylaştırmak için 2-3 metre olacak şekilde budanır.
Yasemine benzeyen son derece narin ve keskin kokulu beyaz çiçeği yeşil meyve verir. Fidanın meyve üretmeye başlaması için 3-5 yıl gerekir. Meyvesi yılda birkaç kez olgunlaşır.
Kahve bitkisinin kavrumuş tohumlarının çekilip kaynatılmasıyla elde edilen bir içecek. İçerdiği
kafein
maddesinin uyarıcı niteliği yüzünden dikkat artırıcı ve stimülan özelliğe sahiptir.
Coffea Arabica (Arap Kahvesi)
Etiyopya'da keşfedilen ilk kahve bitkisinden türemiş olan Coffea arabica, daha çok yüksekliği 800-2000 metre arasında olan dağlık platolarda veya volkanik yamaçlarda yetişir. Her yağmurlu dönemin ardından çiçek açar ve meyvelerinin olgunlaşması için yaklaşık 9 ay gerekir. Tipik bir arabica ağacı, bir yılda yaklaşık 5 kg meyve verir ve bu meyvelerden 1 kg kahve çekirdeği elde edilir.
Yeşilimsi sarı renkteki oval Arabica çekirdeklerinden üretilen kahve, Robusta'ya göre daha az kafein içerir. Ayrıca daha lezzetli ve tatlı bir aromaya sahiptir.
Arabica kahvesi dünya kahve üretiminin %70'ini oluşturur. Ancak hastalıklara ve iklim koşullarına çok dirençli olmadığından yetiştirilmesi daha zordur ve daha pahalıdır.
En çok bilinen çeşitleri; Brezilya, Orta-Doğu Afrika, Hindistan, Endonezya'da yetişen "Bourbon" ve Latin Amerika'da yetişen "Typica"dır. Bunları Tico, Blue Mountain, Mundo Novo, Caturra, San Ramon izler.
Coffea Canephora (Robusta)
Coffea robusta, 0-600 metre arasında yetişir. Arabica'nın tersine düzensiz olarak çiçek açar ve meyvelerinin olgunlaşması için yaklaşık 10-11 ay gerekir.
Sarımsı kahverengindeki yuvarlak Robusta çekirdeklerinden üretilen kahve, Arabica'ya göre yaklaşık iki kat daha fazla kafein içerir. Odunsu lezzeti nedeniyle kaliteli kahve üreticilerinin tercih etmediği bir türdür. Ancak ucuz olmasından dolayı maalesef bazı üreticiler tarafından kahve harmanlarına katılmaktadır.
Robusta kahvesi dünya kahve üretiminin yaklaşık %30'unu oluşturur. Hastalıklara ve iklim koşullarına çok dirençli olduğundan yetiştirilmesi çok daha kolay ve ucuzdur.
En çok bilinen çeşitleri; Java-Ineac, Nana, Kouliou ve Congensis'tir.
Kahve Çiçeği
Bol yağışların ardından kahve ağacı, yılda iki ya da üç kez bembeyaz muhteşem çiçekler açar. Güçlü ve keskin kokuları kimi zaman yasemini kimi zaman portakal ağacının çiçeğini andırır. Yeni çiçek vermeye başlamış bir ağaç, dallarında bir yılda toplam 20-30 bin çiçek taşır.
Kahve çiçekleri açtıktan birkaç saat sonra solmaya başlar ve yavaşça meyve olmak için hazırlanırlar.
Kahve Meyvesi ve Çekirdeği
Kahve çiçeği beyaz renktedir ve
yasemin
gibi kokar. Kahve meyvesi; büyüklüğü, şekli ve rengindeki benzerlikler nedeniyle "kahve kirazı" olarak da adlandırılmaktadır. İçinde ince iki çekirdek bulunur. Çekirdeklerin birbirine bakan tarafı düz, dış tarafı yuvarlaktır. Her çekirdeğin içinde aynı biçimde bir tohum (kahve tanesi) vardır. Tanenin düz yüzeyinde, içi sert bir besidokusu ile dolu olan, derin bir çizgi yer alır, Besidokusunun dış tabakası ince bir zarla kaplıdır. Zarın dışında ise daha sert bir kabuk vardır. Eğer kahve çekirdeği daha sonra tohum olarak kullanılacaksa çekirdek kabuktan ayrılmaz.
Bazı kahve ağaçlarının meyvesinden iki yerine bir tane çekirdek çıkar. Bu çekirdek (peaberry), diğerlerine göre çok daha yuvarlak bir şekle sahiptir. Tek olarak çıkan çekirdekler, diğerlerinden ayrılarak üretim sürecinden geçirilir. Genellikle fiyatları da normal kahveye göre çok daha pahalıdır.
Kahve meyvelerinin çok düzenli kontrol edilmeleri gerekir, çünkü olgunlaştıktan sonra 14 gün içinde çürümeye başlarlar.
Kahvenin Tarihi
Yasemin gibi kokan beyaz renkli çiçeği, kiraza benzeyen kırmızı meyvesi ile kahve bitkisi 10. yüzyılda Habeşistan (
Etiyopya
)'da keşfedildi. O dönemde, meyveleri kaynatıldıktan sonra suyu içilmek suretiyle tıbbi amaçlı kullanılıyor ve "sihirli meyve" olarak adlandırılıyordu. Kahve bitkisinin ünü yayılınca yüzyıllar boyu sürecek yolculuğu da başladı.
Kahve, ünüyle birlikte hızla
Arap Yarımadası
'na yayıldı ve 300 yıl boyunca Habeşistan'da keşfedilen yöntem ile içilmeye devam edildi. 14. yüzyılda ise yepyeni bir keşif ile ateşte kavrulan kahve çekirdekleri, ezildikten sonra kaynatılarak içime sunuldu.
15. yüzyıl ortalarında kahve bitkisi
Yemen
'e geldi. İklim koşullarının ve Yemen toprağının elverişliliği, bitkinin bu bölgede çok iyi yetişmesini ve hasatın verimli olmasını sağladı. Yeni pişirme yöntemi ve aromasıyla kahve, ününe ün katmaya devam etti.
Kanuni Sultan Süleyman
Kanunî Sultan Süleyman Osmanlı Devleti'nin onuncu sultanı ve İslam halifelerinin yetmiş beşincisi. Babası Yavuz Sultan Selim Han, annesi Aişe Hafsa Sultan olup, Kanûnî lakabıyla meşhur oldu. Avrupalılar Büyük Türk ve Muhteşem Süleyman lakaplarını verdiler. Sultan Süleyman Osmanlı hanedanı içinde en uzun süre tahtta kalan padişahtır.
Tümünü oku (yeni pencerede açılır)
döneminde,
1543
'te, Yemen Valisi Özdemir Paşa, Yemen'de içtiği ve çok sevdiği kahveyi İstanbul'a getirdi.
Kahve, kısa zamanda itibarlı bir içecek olarak saray mutfağında yerini aldı ve büyük ilgi gördü. Saray görevleri arasına "kahvecibaşı" adında bir de rütbe eklendi. Padişahın ya da bağlı olduğu devlet büyüğünün kahvesini pişirmekle görevli olan kahvecibaşı, sadık ve sır tutmasını bilenler arasından seçilirdi. Osmanlı tarihinde kahvecibaşılıktan sadrazamlığa yükselenlere bile rastlandı.
Saraydan konaklara ardından evlere giren kahve, İstanbul halkının kısa sürede tutkunu olduğu bir lezzet haline geldi.Satın alınan çiğ kahve çekirdekleri tavalarda kavrulup, dibeklerde dövüldükten sonra cezvelerde pişiriliyordu.
İstanbul'a gelen Venedikli tacirler, çok sevdikleri bu içeceği
Venedik
'e taşıdı. Böylece Avrupalılar kahveyle ilk kez
1615
'te tanışmış oldu. Önceleri limonata satıcıları tarafından sokaklarda satılan kahve,
1645
'te açılan
İtalya
'nın ilk kahvehanesinde yerini aldı. Kısa zamanda sayıları hızla çoğalan bu kahvehaneler de; diğer pek çok ülkede olduğu gibi özellikle sanatçıların, öğrencilerin ve her kesimden halkın bir araya gelerek sohbet ettikleri en gözde yerler oldu.
Kahve (Coffea) bitkisi, Rubiaceae ailesinin bir cinsidir. Bu ailenin çok sayıda alt cinsleri ve türleri olmasına rağmen bunlardan sadece ikisi ticari anlamda kahve üretiminde kullanılmaktadır:Arabica ve Coffea Canephora (Robusta).
Kahve ağacı; bol yağış alan, ortalama sıcaklığın 18-24° C arasında bulunduğu ve don olayının görülmediği, ekvatorun 25 Kuzey'i - 30 Güney'i arasındaki kuşakta yetişir. Soğukta ağaç ölür, ayrıca ani ısı değişiklikleri de ağaca zarar verir. Nemli ortamı sevdiğinden, kahve ağacının düzenli yağışın olduğu tropik bölgelerde yetiştirilmesi gerekir.
Kamelya çalısı görünümündeki ağaç; koyu, parlak ve sivri uçlu yapraklara sahiptir. Olgunlaşmaya bırakıldığında 18 metre uzunluğa kadar büyüyebilir. Ancak kahve plantasyonlarında hasatın toplanmasını kolaylaştırmak için 2-3 metre olacak şekilde budanır.
Yasemine benzeyen son derece narin ve keskin kokulu beyaz çiçeği yeşil meyve verir. Fidanın meyve üretmeye başlaması için 3-5 yıl gerekir. Meyvesi yılda birkaç kez olgunlaşır.
Kahve bitkisinin kavrumuş tohumlarının çekilip kaynatılmasıyla elde edilen bir içecek. İçerdiği
kafein
maddesinin uyarıcı niteliği yüzünden dikkat artırıcı ve stimülan özelliğe sahiptir.
Coffea Arabica (Arap Kahvesi)
Etiyopya'da keşfedilen ilk kahve bitkisinden türemiş olan Coffea arabica, daha çok yüksekliği 800-2000 metre arasında olan dağlık platolarda veya volkanik yamaçlarda yetişir. Her yağmurlu dönemin ardından çiçek açar ve meyvelerinin olgunlaşması için yaklaşık 9 ay gerekir. Tipik bir arabica ağacı, bir yılda yaklaşık 5 kg meyve verir ve bu meyvelerden 1 kg kahve çekirdeği elde edilir.
Yeşilimsi sarı renkteki oval Arabica çekirdeklerinden üretilen kahve, Robusta'ya göre daha az kafein içerir. Ayrıca daha lezzetli ve tatlı bir aromaya sahiptir.
Arabica kahvesi dünya kahve üretiminin %70'ini oluşturur. Ancak hastalıklara ve iklim koşullarına çok dirençli olmadığından yetiştirilmesi daha zordur ve daha pahalıdır.
En çok bilinen çeşitleri; Brezilya, Orta-Doğu Afrika, Hindistan, Endonezya'da yetişen "Bourbon" ve Latin Amerika'da yetişen "Typica"dır. Bunları Tico, Blue Mountain, Mundo Novo, Caturra, San Ramon izler.
Coffea Canephora (Robusta)
Coffea robusta, 0-600 metre arasında yetişir. Arabica'nın tersine düzensiz olarak çiçek açar ve meyvelerinin olgunlaşması için yaklaşık 10-11 ay gerekir.
Sarımsı kahverengindeki yuvarlak Robusta çekirdeklerinden üretilen kahve, Arabica'ya göre yaklaşık iki kat daha fazla kafein içerir. Odunsu lezzeti nedeniyle kaliteli kahve üreticilerinin tercih etmediği bir türdür. Ancak ucuz olmasından dolayı maalesef bazı üreticiler tarafından kahve harmanlarına katılmaktadır.
Robusta kahvesi dünya kahve üretiminin yaklaşık %30'unu oluşturur. Hastalıklara ve iklim koşullarına çok dirençli olduğundan yetiştirilmesi çok daha kolay ve ucuzdur.
En çok bilinen çeşitleri; Java-Ineac, Nana, Kouliou ve Congensis'tir.
Kahve Çiçeği
Bol yağışların ardından kahve ağacı, yılda iki ya da üç kez bembeyaz muhteşem çiçekler açar. Güçlü ve keskin kokuları kimi zaman yasemini kimi zaman portakal ağacının çiçeğini andırır. Yeni çiçek vermeye başlamış bir ağaç, dallarında bir yılda toplam 20-30 bin çiçek taşır.
Kahve çiçekleri açtıktan birkaç saat sonra solmaya başlar ve yavaşça meyve olmak için hazırlanırlar.
Kahve Meyvesi ve Çekirdeği
Kahve çiçeği beyaz renktedir ve
yasemin
gibi kokar. Kahve meyvesi; büyüklüğü, şekli ve rengindeki benzerlikler nedeniyle "kahve kirazı" olarak da adlandırılmaktadır. İçinde ince iki çekirdek bulunur. Çekirdeklerin birbirine bakan tarafı düz, dış tarafı yuvarlaktır. Her çekirdeğin içinde aynı biçimde bir tohum (kahve tanesi) vardır. Tanenin düz yüzeyinde, içi sert bir besidokusu ile dolu olan, derin bir çizgi yer alır, Besidokusunun dış tabakası ince bir zarla kaplıdır. Zarın dışında ise daha sert bir kabuk vardır. Eğer kahve çekirdeği daha sonra tohum olarak kullanılacaksa çekirdek kabuktan ayrılmaz.
Bazı kahve ağaçlarının meyvesinden iki yerine bir tane çekirdek çıkar. Bu çekirdek (peaberry), diğerlerine göre çok daha yuvarlak bir şekle sahiptir. Tek olarak çıkan çekirdekler, diğerlerinden ayrılarak üretim sürecinden geçirilir. Genellikle fiyatları da normal kahveye göre çok daha pahalıdır.
Kahve meyvelerinin çok düzenli kontrol edilmeleri gerekir, çünkü olgunlaştıktan sonra 14 gün içinde çürümeye başlarlar.
Kahvenin Tarihi
Yasemin gibi kokan beyaz renkli çiçeği, kiraza benzeyen kırmızı meyvesi ile kahve bitkisi 10. yüzyılda Habeşistan (
Etiyopya
)'da keşfedildi. O dönemde, meyveleri kaynatıldıktan sonra suyu içilmek suretiyle tıbbi amaçlı kullanılıyor ve "sihirli meyve" olarak adlandırılıyordu. Kahve bitkisinin ünü yayılınca yüzyıllar boyu sürecek yolculuğu da başladı.
Kahve, ünüyle birlikte hızla
Arap Yarımadası
'na yayıldı ve 300 yıl boyunca Habeşistan'da keşfedilen yöntem ile içilmeye devam edildi. 14. yüzyılda ise yepyeni bir keşif ile ateşte kavrulan kahve çekirdekleri, ezildikten sonra kaynatılarak içime sunuldu.
15. yüzyıl ortalarında kahve bitkisi
Yemen
'e geldi. İklim koşullarının ve Yemen toprağının elverişliliği, bitkinin bu bölgede çok iyi yetişmesini ve hasatın verimli olmasını sağladı. Yeni pişirme yöntemi ve aromasıyla kahve, ününe ün katmaya devam etti.
Kanuni Sultan Süleyman
Kanunî Sultan Süleyman Osmanlı Devleti'nin onuncu sultanı ve İslam halifelerinin yetmiş beşincisi. Babası Yavuz Sultan Selim Han, annesi Aişe Hafsa Sultan olup, Kanûnî lakabıyla meşhur oldu. Avrupalılar Büyük Türk ve Muhteşem Süleyman lakaplarını verdiler. Sultan Süleyman Osmanlı hanedanı içinde en uzun süre tahtta kalan padişahtır.
Tümünü oku (yeni pencerede açılır)
döneminde,
1543
'te, Yemen Valisi Özdemir Paşa, Yemen'de içtiği ve çok sevdiği kahveyi İstanbul'a getirdi.
Kahve, kısa zamanda itibarlı bir içecek olarak saray mutfağında yerini aldı ve büyük ilgi gördü. Saray görevleri arasına "kahvecibaşı" adında bir de rütbe eklendi. Padişahın ya da bağlı olduğu devlet büyüğünün kahvesini pişirmekle görevli olan kahvecibaşı, sadık ve sır tutmasını bilenler arasından seçilirdi. Osmanlı tarihinde kahvecibaşılıktan sadrazamlığa yükselenlere bile rastlandı.
Saraydan konaklara ardından evlere giren kahve, İstanbul halkının kısa sürede tutkunu olduğu bir lezzet haline geldi.Satın alınan çiğ kahve çekirdekleri tavalarda kavrulup, dibeklerde dövüldükten sonra cezvelerde pişiriliyordu.
İstanbul'a gelen Venedikli tacirler, çok sevdikleri bu içeceği
Venedik
'e taşıdı. Böylece Avrupalılar kahveyle ilk kez
1615
'te tanışmış oldu. Önceleri limonata satıcıları tarafından sokaklarda satılan kahve,
1645
'te açılan
İtalya
'nın ilk kahvehanesinde yerini aldı. Kısa zamanda sayıları hızla çoğalan bu kahvehaneler de; diğer pek çok ülkede olduğu gibi özellikle sanatçıların, öğrencilerin ve her kesimden halkın bir araya gelerek sohbet ettikleri en gözde yerler oldu.